Ara:

Arıcılığa kocasına destek için başladı

Kocasına destek için başladığı arıcılıkla iki kadına daha istihdam sağladı

Kaynak: Anadolu Ajansı – Bekir Ömer Fansa | 22.03.2021

Adana‘da evlendikten sonra eşine destek amacıyla arıcılığa başlayan Merve Demirel, 80’den 200’e ulaşan kovan sayısı ve artan üretim kapasitesiyle iki kadına da istihdam kapısı açtı.

Pozantı ilçesinde yaşayan Merve Demirel, arıcılık yapan eşi Murat Demirel ile evlendikten sonra kocasının yönlendirmesiyle bu mesleği öğrenmeye başladı.

İlk dönemlerde arı sokmaları nedeniyle sık sık bu işi yapmaktan vazgeçmeyi düşünen Demirel, her şeye rağmen kısa sürede mesleğin inceliklerini öğrendi.

Demirel, AA muhabirine, evlenmeden önce herhangi bir tarımsal faaliyette bulunmadığını, evlilik sonrası bu sektörle tanıştığını belirtti.

Eşinin kendisine yardım etmesini istediğinde önce arılardan çok korktuğu için yapamayacağını düşündüğünü anlatan Demirel, “İlk zamanlarda sokulduktan sonra bu işi yapmak istemiyorsunuz, bayağı tereddüt ediyorsunuz. Sonrasında zaten alışıyorsunuz. Arılara korkmadan yaklaşmanız lazım, korktuğunuzu bildiği an sizi sokmaya çalışır. Korkmadıkça onlar zarar vermemeye başlıyor, böylece alıştım. Başladıktan sonra çok zevkli bir iş olduğunu anlıyorsunuz.” diye konuştu.

Demirel, eşine yardım ederken onun mutlu olmasının kendisini daha da mutlu ettiğini belirtti.

Eşinin satılan balların parasını kendisine verdiğini aktaran Demirel, “Eşimin yapmış olduğu iş artık benim de işim oldu. Ben de meslek sahibi oldum. Birlikte para kazanmak, daha çok üretmek beni daha çok mutlu ediyor.” dedi.

Adana’da 4 yıl önce eşine yardımcı olmak amacıyla başladığı arıcılığı mesleği haline getiren Merve Demirel, 200’e ulaşan kovan sayısıyla hem aile gelirini arttırdı hem de başka kadınlara da istihdam sağladı. ( Bekir Ömer Fansa – Anadolu Ajansı )

“Kaç kere geldi arı soktu ağlayarak gitti”

Murat Demirel de evlilik sonrası işini büyütme düşüncesi olduğunu, ancak kendisine yardımcı olacak birisi olmadan bunun mümkün olmayacağı gerekçesiyle eşinden yardım istediğini anlattı.

Eşinin teklifini kabul etmesiyle ona mesleği öğretmeye başladığını belirten Demirel, şöyle devam etti:

“Sağ olsun beni kırmadı. Kaç kere geldi arı soktu ağlayarak gitti, ama yılmadı geri geldi. Devamlı benim yanımda mücadele verdi. Sabah erken kalkıp birlikte arıya giriyoruz. Bakıyoruz, kontrol ediyoruz. Bu şekilde bana çok büyük destek veriyor. Yanımda olması bile yetiyor benim için.”

Demirel, 80’den 200’e çıkan kovan sayılarıyla işlerinin daha da büyümesiyle iki kadına daha istihdam kapısı oluşturmanın mutluluğunu yaşadıklarını sözlerine ekledi.

Lezzetli Domatesler ve ÖTEKİ ARILAR

Lezzetli Domatesler ve ÖTEKİ ARILAR

Kaynak: Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Türkiye’de bir insana “arılardan” bahsettiğimde onların aklına hemen “bal arısı” gelir. Benim üzgün bakışlarımı görenler <Yoksa “eşek arısı” mı?> diye durumu kurtarmaya çalışsa da, ben çoğu zaman ikisinden de bahsetmiyor olurum. Burada fırsat bulmuşken söyleyeyim; ben “arı” demekle aslında çoğu zaman tozlaştırıcı olan “öteki arılardan” yani “yabani arılardan” bahsederim.

Arılar dünyada 20.000 farklı türle temsil ediliyor ancak bal arısı onlardan sadece birisi.  Yani 19.999 tanesini aslında ihmal ediliyor. Bugün Türk futbolu dendiğinde akıllara sadece Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un gelmesi Anadolu Kulüpleri’ne hakaret niteliği taşırsa aynı şekilde arılar dendiğinde sadece bal arısı düşünmek de bu “yirmibin küsur mahlûkatı” yok saymak ile aynıdır!

Bu nedenle size burada “öteki arılar”dan bahsedeceğim bu gün. Belki bu güne kadar, sizin de arı dendiğinde aklınıza ilk gelen şey bal arısı idi. Bu ilk bakışta anlaşılabilir bir durum. Zira bal arılarından fayda sağlamamız ve onlarla neredeyse insanlık tarihi kadar bir hukukumuz var gibi gözükmesi, insanoğlunun bal arısını daha kolay tanımasına neden olmuş olabilir. Ama meselenin iç yüzü tam olarak böyle değil. Yani aslında insanlığın “öteki arılar” ile hukuku, “insanlık bunu bilemese de” ya da “insanlık tarihi bunu yazmamış olsa da” daha uzun yıllar öncesine dayanır. Hatta bırakın insanlığı “öteki arılar” aslında tüm canlılığa hizmet eder. Nasıl mı? Çünkü onlar olmasaydı sizler elma yiyemeyecek, portakal suyu içemeyecektiniz. Daha da önemlisi hani çocukken gezdiğiniz oyun oynadığınız o kır çiçekleri sadece hayal ürünü bir nesne olacaktı. Çünkü onlar olmasa rengârenk çiçeklerin açtığı bir Dünya olmayacaktı. Peki ama arılar ve çiçekler arasındaki bu ilişki nerden kaynaklanır?

Arıların çiçekler ile bu sıkı ilişkisi karşılıklı bir faydaya dayanır. Çiçeklerde de aynı insanlarda olduğu gibi erkek ve dişi cinsiyetler vardır. Erkek çiçekler veya bir çiçekteki erkek organ, eğer polen üretip bunu dişiye iletemezse, iki çiçek de nesillerinin devamını sağlayamaz. Peki, eli veya ayağı olmayan ve hareket edemeyen bitki, bu üreme hücrelerini nasıl bir araya getirecek de çiftleşecek? İşte bu iki cinsi buluşturan aracılara tozlaştırıcı yani polen taşıyıcılar denir. Rüzgâr da bir polen taşıyıcıdır, kuş da. Ama doğada bu işi en çok arılar yapar. Çünkü bal için, polen için çiçekleri arılar kadar ziyaret eden başka bir canlı yoktur.

Arılar polen toplayıp bunu kendileri ve çocukları için besin olarak kullanmazsa yaşam ve çoğalma gibi faaliyetleri gerçekleştiremez yani nesillerini devam ettiremez. İşte bu, yani polen, arılar ile çiçeklerin birbirinden faydalanmasını sağlayan temel ortak paydadır. Birbirinden metrelerce uzaklıkta olan erkek ve dişi çiçeklerin, birbirine kavuşması için arada bir çöpçatanın olması ve bu çöpçatanın, erkekten dişiye mesaj taşır gibi polen taşıması gerekir. Polenin dişiye taşınması olayına “tozlaşma”, tozlaşmaya yardımcı olan çöpçatanlara ise “tozlaştırıcı” deriz.

İşte bir çiçek bahçesinde veya bir otlak alandaki uçsuz bucaksız kır çiçekleri arasında dolaşırken etrafta bir sürü vızıltı duyarsınız ya! İşte onlar bu kır çiçeklerini gezerek onlardan kendileri için besin (polen-nektar) toplamaya çalışan ve bu esnada bir çiçekten diğerine polen taşıyan yani çöpçatanlık yapan yüzlerce “arı” yani “öteki arı”dır. Siz o vızıltı dışında bunların ne kadar çok veya ne kadar çeşitli olduğunu belki de fark etmezsiniz ama evet onlar olmazsa dünya bu kadar renkli olamazdı. Onlar olmasa o rengârenk çiçekler açmazdı. Düşünsenize bir kere, eğer binlerce çiçek var diyorsak dünyada, bunların tozlaşması için binlerce arı gerek.

Bu açıdan arıların tarımda da çok önemli işlevleri olduğunu söylememiz gerekir. Dünya’daki en çok tüketilen tarım ürünlerinin neredeyse %70’i tozlaşma için bu 20bin küsur arıya muhtaçtır. Bu tozlaştırıcıların Dünya ekonomisine katkısı, 2015 verilerine göre yıllık 200 milyar doların çok üzerindedir. Arıların tarımda bizzat kullanılabileceğini anlayan devletlerin sayısının artması ile bu ekonomi gittikçe de büyümektedir.

Evet, bugün tarımı yapılan mesela yakından tanıdığınız çilek, domates, fasulye, biber, salatalık, elma, portakal… vs gibi yüzlerce meyvesi yenen bitkiden doğal yoldan ürün elde edilebilmesi işi, özellikle bal arısı olmayan öteki arıların çalışmasına bağlıdır. Bu bitkiler, arılar yardımı olmadan tozlaşma yapamazlar ve tozlaşma olmadan da meyve gelişimi olmaz. Fakat geçmişte, kurnaz insanoğlu, arılara olan bu bağımlılıktan kurtulabilmek için meyve gelişimini yapay yolarla, hormonlar veya ilaçlar kullanarak, sağlamaya çalışmış bunda kendince başarılı(!) olmuştur. Ancak gelin görün ki, bir gün gelip bu yapaylık insanların sağlığını tehdit eder olmuş. Bunun yanında insanların dilinden de “domatesin eski tadı yok” cümlesi düşmez olmuş.

Ancak fark ettiyseniz son yıllarda biraz pahalı da olsa, sera domateslerinden bazıları ya da bazı bahçe domatesleri (hormon kullanmadılarsa) lezzetli olabiliyor. Yine dikkat ettiyseniz o leziz domateslerin üzerinde genelde, karikatür gibi şirin bir arı resmi var: Bal arılarının çok yakın akrabası (bir nevi kuzeni) olan ama onlardan çok daha tüylü ve çok daha iri, “öteki arılar”dan Bombus arısı. Bombus arıları özellikle 90’lı yılların sonlarından itibaren özellikle de üniversitelerin öncü çalışmaları ile Antalya ve civarındaki domates seralarında, doğal domates tozlaştırıcısı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu sayede azaltılan kimyasalların yerini lezzet almıştır. Tabi tüketicinin lezzet ve arı resimli domates arasında ilişki kurması kurnazların gözünden kaçmamış ve bunların da sahtesi çıkmıştır. Yani sizi uyarmak istiyorum, hormonlukorsan domates”lerin market ve pazarlarda yerini bulması ve o domateslerin lezzetsiz olması öteki arıların veya bombusların suçu değil!

Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Balın Ustası, Çiçeklerin Hastası: BALARISI

BALIN USTASI, ÇİÇEKLERİN HASTASI: BALARISI

Kaynak: Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Güneş doğunca uçmaya ve o çiçek bu çiçek ayırmadan dolaşmaya başlayan arılar çok çalışkandır gerçekten. Ama kovandaki onca arı için, yavrular için zaten çok çalışmaları gerekir.  Çünkü balın üretilmesi için çiçeklerdeki bal özünü toplamalıdırlar. Akşama kadar mavi peygamber çiçeğine, mor devedikenine, sarı papatyaya, beyaz kiraz çiçeğine ve daha bir sürü çiçeğe uğrayarak bal özü toplarlar. Peki, arılar çiçeklerden bal özünü nasıl toplarlar? Arının ağzında hortum veya pipet gibi bir dil bulunur. Bu dil sayesinde arı, üzerine konduğu çiçeğin bal özünü “hüp” diye içine çeker. Bal özü, arının midesinde toplanır. Ama arı bir gölgeye geçip de afiyetle bitirmez bunu. Gözü toktur arının. Hepsini doğruca kovana, yani evine getirir.

Kovanda petek denilen minik odacıklar bulunur. Arı, boş bir odacığa midesindeki bal özünü boşaltır. Sadece arıda bulunan, özel formüllü enzimler de bal özünün üstüne eklenir. Enzimler ve arıların kanat çırparak oluşturduğu havalandırma sayesinde bal özü kıvamını ve lezzetini bulmaya başlar. Nemini kaybedip gittikçe koyulaşır, sonunda bal olur. Bunu çayın demlenmesine benzetebilirsin. Ama çay dakikalar içinde demlenirken, bal özünün “bal”a dönüşümü günler ve geceler sürer. Bu süre sonunda, eskiden sadece tatlı olan bal özü artık kıvamlı, şifalı ve sağlıklı bir besine dönüşmüştür. Afiyet, bal, şeker, şifa olsun…

ARILAR SADECE BAL YAPMAZ, BİTKİLERİN TOZLAŞMASINA DA YARDIMCI OLUR

Arılar çiçeklerden polen diye bilinen çiçek tozlarını da toplarlar. Çünkü yavru arıların büyümesi için, bal ile birlikte polen yemeleri gerekmektedir. Neyse ki arının vücudu bunları toplamada hiç zorlanmaz. Çünkü bacakları suluboya fırçasına benzer kıllar taşır. Arı, çiçek üzerinde dolanırken minik polen tozları bu kıllara hemen yapışır. Böylece arı adeta toza toprağa bulanır. Arı, ön bacaklarını ve tükürüğünü kullanarak bu tozları birleştirir, polen topu haline getirir. Arı bu topları kovana taşımak için onları arka bacaklarına yapıştırır. Kovanda ise onları bal gibi peteklerde depolar.

Arılar, polen toplama sayesinde bal yapmanın dışında önemli bir işi daha yerine getirirler. Vücuduna yapışan polen tozları arı ile birlikte çiçekten çiçeğe dolaşır. Buna tozlaşma denir. Bu tozlaşma ile çiçekler arasında bir haberleşme gerçekleşir. Bu sayede de çiçek, meyveye dönüşme zamanının geldiğini anlar. Bu tıpkı tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibidir. Çiçeğin meyveye dönüşmesi doğru zamanda gerçekleşince ortaya elma, armut, kiraz, salatalık gibi leziz meyveler ve sebzeler çıkar.

Meyve demek, çekirdek yani tohum demektir. Tohum olmadan, yeni nesiller dünyaya gelemez. Yeni nesiller olmadan çiçekler etrafa yayılıp çoğalamazlar. Yani arı, o minik polen tozlarını taşıyarak, tozlaşmaya, yani meyve oluşumuna yani çiçeklerin çoğalıp yayılmasına yardım etmiş olur. Düşünsene arılar çalışmasa, çiçekler meyve üretmese biz nereden bilecektik kirazı, çileği, domatesi, patlıcanı ve daha nice yiyeceği?

TÜRKİYE’NİN ARILARI

Arı denilince aklına sadece bal arısı mı geliyor? Oysa dünyada sadece bal arısı yaşamıyor. Tam 20 bin çeşit arı var. Bal arısı bunlardan sadece biri. Yani geri kalan 19.999 arı aslında ne bal arısına benziyor, ne de onun gibi kovanda yaşayıp bal üretiyor. Tek ortak noktaları ise polen toplayıp çiçeklerin tozlaşmasına yardımcı olmaları. İşte bu arılardan Türkiye’de yaklaşık 2000 çeşit var. Gel seninle bunların en sık rastlanılanlarına bir göz atalım:

Bal arısı

Bal arısının bilimsel ismi Apis mellifera. Türkiye’de hemen her bölgede yaşıyor bu arı. Arıcılık da bu arıyla yapılıyor. Bir kovanda on binlerce bal arısı bir arada yaşar. Bu kalabalık toplumda her bir bireyin bir görevi vardır ve hiçbiri görevini aksatmadan yapar. Bu düzeni kuran ve denetleyen kovanın kraliçesidir. Çalışanlar da işçi arılar…

Bombus Arısı

Biraz şişman, epey de tüylüdür vücutları. Bu haliyle tatlı ve sevimli görünürler. Vücutlarını kaplayan kürk farklı renklerde olabilmektedir. Kimileri sarı ve siyah, kimileri siyah ve kızıl, kimileri ise siyah ve beyaz şeritlidir. Bombuslar, bal arısı gibi koloni halinde yaşarlar. Ama bal arısından farklı olarak toprağa yuva yaparlar. Bu arılar domates seralarında, domates çiçeklerinin tozlaşmasına yardımcı olmaları için kullanılır. Onlar sayesinde leziz domatesler yeriz.

Marangoz Arısı

Görüp görebileceğin en büyük arılardan biridir. Bombus arısından biraz, bal arısından ise en az iki kat büyüktür. Vücudunun tamamı siyah renklidir. Çok yüksek sesli bir vızıltıyla uçar. “Marangoz” ismini, yuvasını odunu oyarak yapmasından alır. Anne arı yaşlı odunların, ağaçların ve elektrik direklerinin içine tünel kazarak yuva yapar.

Yaprak Kesen Arı

Görüntüsü bal arısı gibidir. Ama bal yapmaz. Ayrıca en önemli farkı polen toplama tüylerinin karnında olmasıdır. İsmini, anne arının ağzıyla yaprakları kesmesinden alır. Arı bu kesik yaprakları yuvasının duvarlarını yapmak için kullanır.

Toprak Arıları

Bazı arılar bal arılarından farklı olarak toprakta yuva yapar. Bu arılar genelde bal arısından küçük boyda ve kırmızı, siyah veya metalik yeşil renklerde olabilmektedir. Bal yapmaz ama polen topladığı için tozlaşmaya yardımcı olur.

Eşek Arısı

Eşek arısı aslında gerçek bir arı değildir. Yani ne bal yapar ne de polen toplar. Hatta etçildir. Diğer böcekleri ve örümcekleri avlar. Ama aynı bal arısı gibi koloni halinde yaşar. Vücudu genelde sarı-siyah renklerdedir. Piknikte veya balkonda salamına veya reçeline genelde bu arılar ortak olmaya çalışır.

Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Arılarda Isı Düzenlemesi

Arılarda Isı Düzenlemesi

Kaynak: Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Arılar sosyal yaşam gösterdiklerinden, ısı düzenlemesi bu canlılar için çok önemlidir. Ancak sosyal yaşam gösteren bireylerdeki yuva sıcaklığının sabit tutulmasına yönelik davranışlar diğer böcek gruplarından farklı bir ısı düzenlemelerine sahip olmalarına neden olmuştur.

Bal arıları (Apis mellifera), genelde 10-15°C’lik hava sıcaklığının üzerindeki sıcaklıklarda uçmaya ve besin arama davranışı göstermeye başlar. Bunun sebebi, bu sıcaklıklarda uçuş için gerekli ısınmayı gerçekleştirememeleridir. Uçuş için öncelikle toraks yani göğüs kaslarının titreşimler ile ısıtılması gerekir. Toraks-göğüs sıcaklığı iki önemli değişkenin etkisinde şekillenir; çevre sıcaklığı ve titreşimlerin oluşturduğu ısı ile oluşan sıcaklık. Bu ikisinin toplamı eğer 30°C ve üzerinde ise uçuş gerçekleşebilir. Çevre sıcaklığı 15°C olduğu bir durumda titreşim ile 15°C’lik sıcaklık artışı sağlanır ve toplamda Toraks sıcaklığı=30°C ile uçuş gerçekleşebilir. İşte bu durum arıların normalde neden 10°C’nin altında polen toplamaya başlayamadığını açıklar. Ancak bazı durumlarda 4,5°C’de bazı arıların yuvalarından çıkarak besin arama uçuşları yaptıkları görünür ki, bunu gerçekleştirebilmek için arı her 10 saniyede bir durum titreşim ile ısınması gerekir. Sonuç olarak ısının elde edildiği iki yol vardır; çevreden pasif olarak ve aktif bir metabolizma. Arı çevreden aldığı ısıyı kontrol edemediğine göre kontrol titreşim kasları üzerinden olur. Yani arı 20°C’lik çevre sıcaklığındaki uçuşu için farklı, 35°C’lik çevre sıcaklığındaki uçuş için ise daha farkı bir titreşim süresi ve yoğunluğu deneyecektir. Çevre sıcaklığında titreşimle üretilen ısının miktarı artar; yüksekken azalır. İşte ısı kontrolündeki ilk adım budur. Ve arı yazın dahi gözlenen ani sıcaklık değişimlerinde yuvadan uzakta çiçeklerde uyuşuk kalmasının nedeni işte bu titreşimi yapacak enerjisinin kalmaması ve sonuçta uçamamasından kaynaklanır. Isı kontrolündeki ikinci adım ise oluşan ısının dağıtılması ve aşırı ısınma sonucu artan göğüs sıcaklığının normal seviyelere indirilmesi için soğutma (serinleme) işlemidir. Genelde bu durum kanat çırparak ve su damlası taşıyıp bunun buharlaştırılması yoluyla yapılır.

Bal arılarında ısı düzenlemesindeki bir diğer faktör sosyalliktir. Bir arı kolonisinde normal koşullarda 30-40 bin civarında arı bulunur. Bunların bir araya gelip kötü koşullarda yavruların üzerini örtmesine “battaniye etkisi” denir. Bu da bir ısı düzenlemesi yöntemidir. Yine çok soğuklarda titreşim ile göğüslerinde ısı üretip bunu yavrulara yaslayarak onların ısınmasını sağlayabilirler. Küme oluşturarak da ısıyı arttırabilir veya koruyabilirler. Bunun tersinde ise çok ısındığı zaman kanat çırparak kovan içini havalandırma sistemi gibi havalandırabilirler.

Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Gençler arıcılığı meslek olarak düşünmeli

Kaynak: İHA 02.03.2021

ZAYBİR Başkanı: Arıcılık yapan gençler 20 arıdan 30 bin lira kazanabilir

Zonguldak İli Arı Yetiştiricileri Birliği (ZAYBİR) Başkanı Abdurrahman Canlı, arıcılık üzerine bilgiler verirken gençlere de tavsiyede bulundu.

ZAYBİR Başkanı Abdurrahman Canlı, Genç Çiftçi projesi ve gençlere sağlanan teşvik ile ilgili bilgiler vererek arıcılığın kazançlı bir meslek olduğunu aktardı. Canlı açıklamasında, “20 tane arıyla çalışırsa, işini doğru yaparsa 200 kilo bal aldığında, bu da 30 bin TL üzerinde para yapar.” dedi.

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından verilen Genç Çiftçi projesi kapsamında, gençlerin arıcılık yapabileceğini aktaran ZAYBİR Başkanı Abdurrahman Canlı, bu mesleğin doğru yapıldığında çok karlı olduğunu açıkladı. Bu mesleği henüz gençlere devredemediklerini vurgulayan Canlı, arıcılığın iyi bir istihdam kaynağı olduğunu vurguladı.

ARICILIĞI GENÇLERE DEVREDEMEDİK

DHA’ya konuşan Canlı, “Geçtiğimiz yıllarda Tarım ve Orman Bakanlığı, Genç Çiftçi projesi üzerine çalışmalar yaparak uygulama yürüttü. 40 yaşın altındaki gençlere yönelik proje. Bu tür projeler yapıldığında özellikle üretici örgütlerinin bu projeden kimlerin yaralanacağında etkisi olması, görüşünün olması bu projelerin tam hedeflendiği yere varmasına neden olacaktı. Bu konuda eksiklikler yaşandı. Arıcılık Türkiye geneli ve ilimizde yaşlıların yaptığı iş konusunda bulunmakta. Henüz gençlere devredemedik. Bu konuda bilgi eksikliği var” dedi.

İŞİNİ DOĞRU YAPAN ARICI 20 ARIDAN 30 BİN TL KAZANABİLİR

Doğru bir planlama ile gençlerin arıcılığa teşvik edilmesi gerektiğini anlatan Abdurrahman Canlı, arıcılıkta verimin de artacağına dikkat çekerek şunları söyledi:

“İnsanlar emekli olduğunda arıcılık yapıyorlar. Gençlerin eğitim sorunu var, geçim sorunu var. Kentin dışında yaşadıkları zaman sağlık sorunları var, sosyal güvenlik sorunları var. Asgari ücretin altındaki ücreti tercih yaparken arıcılık yapmayı tercih etmiyorlar. Kamu otoritesi doğru bir planlama yaparak kaynakları aktararak yaşam alanlarını terk etmeden, üretimi yaptırmalı.

Gençler arıcılığa meylederse kendi gelecekleri, sağlıklı yaşam açısından, maddi açıdan doğru bir tercih yapmış olacaklar. Kentin gürültüsünden, potansiyel sıkıntılarından arınmış olacaklardır. Bir kilo Kestane balını 170 TL olarak açıkladık. 20 tane arıyla çalışırsa, işini doğru yaparsa 200 kilo bal aldığında, bu da 30 bin TL üzerinde para yapar. Temennimiz gençlerin bu meseleyi bir iş olarak düşünmeli bu alana girmesi verimi de artıracaktır. Kaliteyi de artıracaktır. Üretim potansiyelimiz de artmış olacaktır. İyi bir istihdam kaynağı olarak gençlerimize bir seçenek sunmaktadır.”

Arılar Covid-19’u tespit edebilir mi?

Kaynak: cnnturk.com – DHA 17/01/2021

Prof. Dr. Ulviye Kumova: Arıların Covid- 19’u tespiti konusunda bir test ve araştırma yapılmalı

Belçika‘da uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele etmek için özel eğitimli bal arıları kullanılmasının gündeme gelmesi ve İtalya’da eğitimli köpeklerin yüz maskelerini koklayarak virüsün varlığını tespit edebildiğinin açıklanması; gelişmiş koku duyularıyla bilinen bal arılarının koronavirüs tespitinde kullanılıp, kullanılamayacağı sorusunu akıllara getirdi.

Prof. Dr. Ulviye Kumova bal arılarının Covid- 19‘u tespiti konusunda “Tüm arılar haberleşme yapıyor. Ancak bunu besine karşı yapıyor. Kovanda belirli şekilde dans ederek, uzakta olan besini ‘ara, bul, getir’ şeklinde sinyalini veriyor. Covid- 19 konusunda özellikle bir test ve araştırma yapılması gerekiyor” dedi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Arıcılık Ünitesi Sorumlusu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ulviye Kumova, antenlerinde binlerce duyu hücreleri olan arıların kokuyu 2 kilometre öteden algıladığını belirterek, “Arılar duyu organları çok gelişmiş olan ve antenlerindeki hassas hücrelerle kokuya karşı duyarlılığıyla biliniyorlar. Arıların çiçeğe yönelmesi de bu duyu organlarıyla oluyor. Dolayısıyla arıları bir robot gibi yönlendirmek mümkün” dedi.

Çukurova Üniversitesi’nde farklı alanlardaki çalışmaları ve üniteleriyle bölge tarımına katkı sağlayan Prof. Dr. Kumova, Belçika’da uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele etmek için özel eğitimli bal arıları kullanılmasının gündeme gelmesi ve İtalya’da eğitimli köpeklerin yüz maskelerini koklayarak virüsün varlığını tespit edebildiğini açıklamaları üzerine, bal arılarının Covid- 19 tespitinde kullanılıp, kullanılamayacağı sorularını yanıtladı.

KOKUYU 2 KİLOMETREDEN ALGILAYABİLİYORLAR

Avrupa uyuşturucu trafiğinde transit liman haline gelen Belçika’nın uyuşturucu ile mücadele etmek için devreye sokulan bal arılarının 2 kilometre öteden kokuyu algılayabildiğini anlatan Prof. Dr. Ulviye Kumova, “Bal arıları duyu organları çok gelişmiş olan ve antenlerindeki hassas hücrelerle kokuya karşı duyarlılığıyla biliniyorlar. Arıların çiçeğe yönelmesi de bu duyu organlarıyla oluyor. Dolayısıyla arıları bir robot gibi yönlendirmek mümkün. Covid- 19 bir virüs, arılarda da virüslere bağlı hastalıklar var. Onların da çaresini ilaçla bulamayabiliyoruz. Virüsler herhangi bir şekilde ilaçla tedavi edilemeyen hastalıklar. Arılar, herhangi bir kimyasal maddeye karşı uzaktan tehlikeyi görüyorlar. Bitki üzerinde polen alırken, bir kalıntının kalması, arıyı öldürebiliyor ya da tüylerine yapışarak kovana getirdiği zaman diğer arılar temas ya da solunum yoluyla algıladıkları zaman belirli kitlede arının ölümüne neden oluyor. Tabi bununla birlikte arının kokuya ne kadar hassas olduğunu da görüyoruz” dedi.

100’ÜN ÜZERİNDE ÇİÇEK PARFÜMÜ KOKUSUNU VE ARALARINDAKİ FARKI AYIRIYOR

Prof. Dr. Kumova, İtalya’da eğitimli köpeklerin yüz maskelerini koklayarak virüsün varlığını tespit edebildiğini açıklamalarıyla ilgili ise, şunları kaydetti: “Köpekler narkotik büroda, emniyette kullanılabilen bir hayvan. İnsanlara dosttur, eğitildiği zaman hem insanlara hem tehlikelere karşı uyarabiliyor. Depremlerde kullanılabiliyor. O farklı bir hayvan türü. Bal arıları antenleri sayesinde ve antenlerindeki duyu hücreleri nedeni ile havadaki en küçük moleküllerin kokusunu algılama yeteneğine sahip böceklerdir. Bu nedenle metrelerce öteden bir çiçeğin nektar kokusunu algılamayı ve çiçeğe o kararlılıkla yönelmeyi, polen taşıyıp, taşımadığını ayırt edebilme yeteneğine sahiptir. Hatta 100’ün üzerinde çiçek parfümünün kokusunu ve aralarındaki farkı ayırt etmeyi bilme yeteneğine sahiptir.

ARAŞTIRILMASI GEREKİYOR

Arıları belirli tatlar ve renkler açısından test edebiliyoruz. Arıların karbonhidratlara karşı da renge karşı da çok eğilim içerisinde olduklarını biliyoruz. Bu renk sirkülesi içerisinde de alıştırılarak, belki şurupla o kokulara alıştırılıp, yönlendirilebilirler. Uyuşturucu konusunda da bu yöntem uygulanmış olabilir. Arı haberleşme yapıyor ancak bunu besine karşı yapıyor. Kovanda belirli şekilde dans ederek, belirli uzaklıkta olan besini ‘ara, bul, getir’ şeklinde sinyalini veriyor. Covid- 19 konusunda özellikle bir test ve araştırma yapılması gerekiyor.”

Tarım ilacı zehirledi, bal arıları telef oldu

Kaynak: sozcu.com.tr 01.03.2021

Tarım ilacı zehirledi, 100 kovan bal arısı telef oldu

Manisa’nın Salihli ilçesinin kırsal Bahçecik Mahallesi’nde yabani otları kurutmak için çiftçiler tarafından kullanılan zirai tarım ilacı nedeniyle 100 binden fazla arı telef oldu. Arıların sahibi Halil Avcı (46), zararının 55 bin lira olduğunu belirterek çiftçileri bilinçli ilaçlama yapmaları için uyardı.

Manisa Salihli’nin Bahçecik Mahallesi’nde 25 yıldır arıcılıkla uğraşan Halil Avcı’ya ait 100 kovanda bulunan 100 binden fazla arı, tarım ilacı nedeniyle telef oldu. Avcı, zararının 55 bin lira civarında olduğunu söyledi. Çocukluğundan beri arıcılıkla uğraştığını ve bölgede ilk defa bu durumla karşılaştığını kaydeden Avcı, “Yüreğim yanıyor. 100 kovan arım vardı. Bunlardan yüzde 90’ını telef oldu” dedi.

Avcı, Salihli İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü’nden gelen görevlilerin arıların ölümüne, tarım ilacının neden olduğu yönünde bilgi verdiklerini belirtti.

ARILAR STRESE GİRDİ

Hayatta kalan arılarının zehirlenme olayından sonra strese girdiklerini söyleyen Avcı “Arılarım, insanları sokmazdı. Ancak zehirlendikleri için strese girdiler. Şu an buraya gelen herkese saldırıyor ve sokuyorlar. Kovanlarda can çekişen diğer arıları kurtarabilmek için kekik suyuyla şerbeti kullanıyoruz. Kovanların içine ve arıların üzerine gelecek şekilde azar azar şerbet serpiyorum” diye bilgi verdi.

55 BİN LİRA CİVARINDA ZARARIM VAR

Arılarının telef olması nedeniyle 55 bin lira civarında maddi kaybının olduğunu iddia eden Avcı, “Telef olan arılarım nedeniyle zararım 25 bin liradan fazla. Bir o kadar da bal gelirinden oldum. Toplam zararım 55 bin lira civarında. Ayrıca 25 yıllık birikimim bir anda avcumdan kayıp gitti. Çiftçilerimiz tarımsal ilaçlamaya dikkat etsinler. İlaçlamayı bilinçli bir şekilde yapsınlar.  Ot, çiçeklenmeye dönmeden, çiçek açmadan, yaklaşık 15 gün önce bu tür ilaçlar uygulanır. Ben yandım başka arıcılar da yanmasın” diye konuştu.

Arı çeşitliliği gen çalışmasıyla ortaya çıkarıldı

Anadolu Ajansı – Ömer Ürer   |20.02.2021

Türkiye’deki arı çeşitliliği 50 ilden örneklerle yapılan gen çalışmasıyla ortaya çıkarıldı

Düzce Üniversitesi (DÜ) Biyoloji Bölümü Moleküler Genetik Laboratuvarında 50 ilden örnekler alınarak Türkiye’deki arı çeşitliliği konusundaki gen çalışması, yerli arı ırklarının yok olma tehlikesiyle yüz yüze olduğunu ortaya koydu.

DÜ Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezi Müdürü Doç.  Dr. Meral Kekeçoğlu, AA muhabirine, çalışmayla önemli veriler elde ettiklerini  söyledi.

Arı ırkları konusunda geniş soluklu bir çalışma yürütüldüğünü aktaran  Kekeçoğlu, “Türkiye’nin 50 ilinden aldığımız arı örneklerini hem morfometrik hem  de genetik bakımdan incelemeye tabi tuttuk. Çalışmayı yapmaktaki ilk amacımız,  Türkiye’deki arı çeşitliliğini ortaya koymak. Hangi farklı ırklar var, bunlara  ulaşmak ve göçer arıcılık dediğimiz yöntemle yurt dışından gelen ırklarla  Türkiye’deki ırk çeşitliliğinin yok olma riskinin ne boyutta olduğunu tespit  etmek istedik.” diye konuştu.

“Biyoçeşitliliğimizi bozmamamız gerekiyor”

Kekeçoğlu, arıcıların yurt dışından getirdikleri arı ırklarıyla  farkında olmadan Türkiye’deki ırk çeşitliliğini bozduğuna dikkati çekerek, şöyle  devam etti:

“Biz 50 ile gittik ve arıcılarımızla görüşüp ırk örneklerini aldık.  Arıcılarımız, ‘Irkı nereden aldın?’ diye sorduğumuzda bize yurt dışından  getirilmiş bir ırkın kartını gösteriyor. Lütfen arıcılarımız bunu yapmasın.  Türkiye olarak arı ırkları açısından zaten yeterince bioçeşitliliğe sahibiz.  Aslında tüm dünyanın gözü bizim arı ırklarımızın üzerinde. Arı ırklarımız soğuk  koşullara ve hastalıklara dayanıklı. Küresel ısınma ciddi bir tehdit. Bizim arı  ırklarımız küresel ısınmaya karşı daha dayanıklı. Türkiye’de var olan ırklar  çevre koşullarına ve hastalıklara daha dayanıklı. Bu biyoçeşitliliğimizi  bozmamamız gerekiyor. Yok edersek arıcılığa da ciddi bir darbe vurmuş oluruz.  Ülkelerin doğal arı ırkları o yöreye uyumlu olan ırklardır. O bölgenin florasına,  iklim şartına uygundur. Dışarıdan getirilen ırk kısa vadede verim sağlar ama  iklim şartına dayanamaz ve ırk kaybını oluşturur.”

Çalışmanın, “Türkiye’deki arı ırklarının yurt dışından getirilen  ırklar sebebiyle kirlendiğini, yok olmakla yüz yüze olduğunu” ortaya çıkardığını  anlatan Kekeçoğlu, “Bu sonuçlar bizi gerçekten üzdü. Bir ülkenin en büyük  zenginliği yerli gen kaynaklarıdır. Yerli gen kaynaklarımızı iyi değerlendirirsek  ileride hem biyoçeşitliliği elde tutacağız hem de ıslah ve seleksiyonda daha  fazla verim alacağız.” ifadelerini kullandı.

Kekeçoğlu, Türkiye’deki arı çeşitliğinin zarar görmemesi ve korunması  için arıcılara yurt dışından arı ırkı getirilmemesi çağrısında bulundu.

Anzer balı coğrafi işaret aldı

Kaynak : Anadolu Ajansı – Fikret Delal | 25.02.2021

Anzer balı coğrafi işaret tescil belgesi aldı

Rize‘nin İkizdere ilçesine bağlı 2300 ila 3000 rakımları arasında bulunan Anzer Yaylası‘nda üretilen “Anzer Balı“na coğrafi işaret belgesi verildi.

Rize Valiliğinden yapılan açıklamaya göre, İkizdere ilçesine bağlı Anzer Yaylası’nda üretilen ve Osmanlı dönemine ait kayıtlarda da yer alan Anzer balı, İl Tarım ve Orman Müdürlüğünün girişimleri neticesinde Türk Patent ve Marka Kurumunca tescillenerek coğrafi işaret belgesi aldı.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Vali Kemal Çeber, coğrafi işaretli ürünlerin tarımsal üretimde markalaşma, tanıtım ve reklam ürünlerin değerinin yükseltilmesi gibi konularda pek çok avantaj sağladığını belirtti.

Anzer balının coğrafi işaret tescili alan diğer ürünlerin yanında yer almasını çok önemsediklerini dile getiren Çeber, “Coğrafi işaret tescili sayesinde hem üreticilerimiz kazanacak hem de tüketicilerimiz doğru ürünle buluşacaktır. Bu yüzden ilimizde yürütülmekte olan coğrafi işaret tescil alma çalışmalarını çok önemsiyorum.” ifadelerini kullandı.

Çeber, Rize’nin kendine özgü pek çok özelliği içerisinde barındıran özel bir il olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

“Bunun sonucunda oluşan doğal çeşitlilik ile birlikte ürün çeşitliliği de oluşmaktadır. İlimiz genelinde 6 coğrafi işaretli ürün bulunmaktaydı. Halihazırda 7 ürünümüz daha Türk Patent ve Marka Kurumuna başvuru yapmış ve inceleme aşamasındadır. Bu ürünlerimizin de tescil edilmesiyle beraber ilimizde üretilen yöremizi tanıtan ürünlerimiz daha da değer kazanacaktır. İlimizde coğrafi işaretli ürün sayısını artırmaya yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Bu çalışmalar sayesinde ilimizin tanıtımına katkı sağlayarak ürünlerimizin değerini daha fazla yükselmeyi hedefliyoruz.”

Bilim insanlarını şaşkına çeviren keşif

Kaynak: sondakika.com 26/02/2021

Bilim insanlarını şaşkına çeviren keşif: En son 1923’te görünen arı türü yeniden ortaya çıktı.

Dünya üzerinde en son 1923’te ve yalnızca 6 kez görülen çok nadir bir arı türü yıllar sonra yeniden ortaya çıktı. Pharos Hylaeus Lactiferous arının neslinin tükenmiş olduğunu tahmin eden bilim insanları, büyük bir şaşkınlık yaşarken, bu duruma bir açıklama getirmeye çalışıyorlar.

Avustralya‘nın Queensland bölgesinde görevli bilim insanları ve uzmanları akıllara durgunluk veren bir keşif yaptı. Uzmanlar en son 1923 yılında görülen ve dünya üzerinde sadece 6 adet tespit edilen Pharo Hylaeus Lactiferus isimli çok nadir bir arı çeşidinin tekrar görüldüğünü duyurdu.

NESLİNİN TÜKENMİŞ OLDUĞU TAHMİN EDİLİYORDU

Bilim insanları bu keşif ile ilgili inceleme başlatırken, daha önce bu arı türünün neslinin tükenmiş olduğu tahmin ediliyordu. Adelaide’deki Flinder Üniversitesi’nde görevli bilim insanları, “Bu türün muhtemelen nesli hiçbir zaman tükenmedi. Sadece hayatta kalmanın baskısı sebebiyle gizleniyorlardı” iddiasını ortaya attı.

ORMAN YANGINLARI VE KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ NEDEN OLDU

Bilim insanları, “Nüfusun artmasıyla birlikte yeşil alanların ve ormanların yıkılması ve ağaçların kesilerek şehirleşme yapılması doğanın dengesini bozdu. Buna ek olarak büyük orman yangınları ve küresel iklim değişikliği de gelince bu türlerin yaşaması için gerekli ortam kalmadı” açıklamasını yaptı. Avrupa’nın kolonileşme sürecinden bu yana Avustralya’daki ormanlar ve yeşil alanların yüzde 40’ı yok edildi.

Bilim dünyasını şaşırtan araştırma The Journal of Hymenoptera Research isimli dergide yayınlandı.