Lezzetli Domatesler ve ÖTEKİ ARILAR

Lezzetli Domatesler ve ÖTEKİ ARILAR

Kaynak: Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.

Türkiye’de bir insana “arılardan” bahsettiğimde onların aklına hemen “bal arısı” gelir. Benim üzgün bakışlarımı görenler <Yoksa “eşek arısı” mı?> diye durumu kurtarmaya çalışsa da, ben çoğu zaman ikisinden de bahsetmiyor olurum. Burada fırsat bulmuşken söyleyeyim; ben “arı” demekle aslında çoğu zaman tozlaştırıcı olan “öteki arılardan” yani “yabani arılardan” bahsederim.

Arılar dünyada 20.000 farklı türle temsil ediliyor ancak bal arısı onlardan sadece birisi.  Yani 19.999 tanesini aslında ihmal ediliyor. Bugün Türk futbolu dendiğinde akıllara sadece Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor’un gelmesi Anadolu Kulüpleri’ne hakaret niteliği taşırsa aynı şekilde arılar dendiğinde sadece bal arısı düşünmek de bu “yirmibin küsur mahlûkatı” yok saymak ile aynıdır!

Bu nedenle size burada “öteki arılar”dan bahsedeceğim bu gün. Belki bu güne kadar, sizin de arı dendiğinde aklınıza ilk gelen şey bal arısı idi. Bu ilk bakışta anlaşılabilir bir durum. Zira bal arılarından fayda sağlamamız ve onlarla neredeyse insanlık tarihi kadar bir hukukumuz var gibi gözükmesi, insanoğlunun bal arısını daha kolay tanımasına neden olmuş olabilir. Ama meselenin iç yüzü tam olarak böyle değil. Yani aslında insanlığın “öteki arılar” ile hukuku, “insanlık bunu bilemese de” ya da “insanlık tarihi bunu yazmamış olsa da” daha uzun yıllar öncesine dayanır. Hatta bırakın insanlığı “öteki arılar” aslında tüm canlılığa hizmet eder. Nasıl mı? Çünkü onlar olmasaydı sizler elma yiyemeyecek, portakal suyu içemeyecektiniz. Daha da önemlisi hani çocukken gezdiğiniz oyun oynadığınız o kır çiçekleri sadece hayal ürünü bir nesne olacaktı. Çünkü onlar olmasa rengârenk çiçeklerin açtığı bir Dünya olmayacaktı. Peki ama arılar ve çiçekler arasındaki bu ilişki nerden kaynaklanır?

Arıların çiçekler ile bu sıkı ilişkisi karşılıklı bir faydaya dayanır. Çiçeklerde de aynı insanlarda olduğu gibi erkek ve dişi cinsiyetler vardır. Erkek çiçekler veya bir çiçekteki erkek organ, eğer polen üretip bunu dişiye iletemezse, iki çiçek de nesillerinin devamını sağlayamaz. Peki, eli veya ayağı olmayan ve hareket edemeyen bitki, bu üreme hücrelerini nasıl bir araya getirecek de çiftleşecek? İşte bu iki cinsi buluşturan aracılara tozlaştırıcı yani polen taşıyıcılar denir. Rüzgâr da bir polen taşıyıcıdır, kuş da. Ama doğada bu işi en çok arılar yapar. Çünkü bal için, polen için çiçekleri arılar kadar ziyaret eden başka bir canlı yoktur.

Arılar polen toplayıp bunu kendileri ve çocukları için besin olarak kullanmazsa yaşam ve çoğalma gibi faaliyetleri gerçekleştiremez yani nesillerini devam ettiremez. İşte bu, yani polen, arılar ile çiçeklerin birbirinden faydalanmasını sağlayan temel ortak paydadır. Birbirinden metrelerce uzaklıkta olan erkek ve dişi çiçeklerin, birbirine kavuşması için arada bir çöpçatanın olması ve bu çöpçatanın, erkekten dişiye mesaj taşır gibi polen taşıması gerekir. Polenin dişiye taşınması olayına “tozlaşma”, tozlaşmaya yardımcı olan çöpçatanlara ise “tozlaştırıcı” deriz.

İşte bir çiçek bahçesinde veya bir otlak alandaki uçsuz bucaksız kır çiçekleri arasında dolaşırken etrafta bir sürü vızıltı duyarsınız ya! İşte onlar bu kır çiçeklerini gezerek onlardan kendileri için besin (polen-nektar) toplamaya çalışan ve bu esnada bir çiçekten diğerine polen taşıyan yani çöpçatanlık yapan yüzlerce “arı” yani “öteki arı”dır. Siz o vızıltı dışında bunların ne kadar çok veya ne kadar çeşitli olduğunu belki de fark etmezsiniz ama evet onlar olmazsa dünya bu kadar renkli olamazdı. Onlar olmasa o rengârenk çiçekler açmazdı. Düşünsenize bir kere, eğer binlerce çiçek var diyorsak dünyada, bunların tozlaşması için binlerce arı gerek.

Bu açıdan arıların tarımda da çok önemli işlevleri olduğunu söylememiz gerekir. Dünya’daki en çok tüketilen tarım ürünlerinin neredeyse %70’i tozlaşma için bu 20bin küsur arıya muhtaçtır. Bu tozlaştırıcıların Dünya ekonomisine katkısı, 2015 verilerine göre yıllık 200 milyar doların çok üzerindedir. Arıların tarımda bizzat kullanılabileceğini anlayan devletlerin sayısının artması ile bu ekonomi gittikçe de büyümektedir.

Evet, bugün tarımı yapılan mesela yakından tanıdığınız çilek, domates, fasulye, biber, salatalık, elma, portakal… vs gibi yüzlerce meyvesi yenen bitkiden doğal yoldan ürün elde edilebilmesi işi, özellikle bal arısı olmayan öteki arıların çalışmasına bağlıdır. Bu bitkiler, arılar yardımı olmadan tozlaşma yapamazlar ve tozlaşma olmadan da meyve gelişimi olmaz. Fakat geçmişte, kurnaz insanoğlu, arılara olan bu bağımlılıktan kurtulabilmek için meyve gelişimini yapay yolarla, hormonlar veya ilaçlar kullanarak, sağlamaya çalışmış bunda kendince başarılı(!) olmuştur. Ancak gelin görün ki, bir gün gelip bu yapaylık insanların sağlığını tehdit eder olmuş. Bunun yanında insanların dilinden de “domatesin eski tadı yok” cümlesi düşmez olmuş.

Ancak fark ettiyseniz son yıllarda biraz pahalı da olsa, sera domateslerinden bazıları ya da bazı bahçe domatesleri (hormon kullanmadılarsa) lezzetli olabiliyor. Yine dikkat ettiyseniz o leziz domateslerin üzerinde genelde, karikatür gibi şirin bir arı resmi var: Bal arılarının çok yakın akrabası (bir nevi kuzeni) olan ama onlardan çok daha tüylü ve çok daha iri, “öteki arılar”dan Bombus arısı. Bombus arıları özellikle 90’lı yılların sonlarından itibaren özellikle de üniversitelerin öncü çalışmaları ile Antalya ve civarındaki domates seralarında, doğal domates tozlaştırıcısı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu sayede azaltılan kimyasalların yerini lezzet almıştır. Tabi tüketicinin lezzet ve arı resimli domates arasında ilişki kurması kurnazların gözünden kaçmamış ve bunların da sahtesi çıkmıştır. Yani sizi uyarmak istiyorum, hormonlukorsan domates”lerin market ve pazarlarda yerini bulması ve o domateslerin lezzetsiz olması öteki arıların veya bombusların suçu değil!

Dr. Fatih Dikmen
İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü, Öğr. Ü.